GEÇ KALDIM | ||
Kıyı Ege Yayınları Şiir Serisi 2002 - 1 Tuğrul Kırmızı - 2002 (c) - 1. Baskı Yayına Hazırlık: Free Grup Kapak Tasarım & Fotoğraf: Sedat Peker
Bu kitap Ege Kültür Platformu tarafından 1000 adet basılmıştır.
|
Geç Kaldım Bilmeliydim Yaşamın günü dolduğunda Zamanın bir an olduğunu Ya da biri bana anlatmalıydı başından Kurşundan, ihanetten, canı kurtarma telaşından Vaktim yoktu öğrenemedim Ve kimse bana söylemedi Geç kaldım, orada değildim yazık Canlar mihenge vurulduğu zaman Akşamın gülü solduğunda
Kalmalıydım Kalmalıydım bana kal dediğin o akşam Birlikte yaşamalıydık Kaplanın bir gününü Tasasız koyunun bin gününe inat Ve onlar bizi bulduğunda İsyan çiçekleri açmalıydı göğsümüzde Kavuşmuş bedenlerimizin kanından Uzak mavilere birlikte gitmeliydik Isıtmalıydı yüreğimizi Kahpece nişanlanmış çeliğin tadı Geç kaldım Böyle olmalıydı Olmadı
Bulmalıydım Bulmalıydım yaşamasını beceremedim ne demek? Ne demek yaşamasını beceremedim? Ölüme geç kalmış cesedimi sürükleyerek Can taşımasını beceremedim Canı mavilere sundum çok kez Nedendir bilinmez Kapılar hep kapalıydı Ve ben söyleyemedim Geçiş kelimesini Artık çok geç Beklemek zamanıdır Canın erimesini
Kurşun Yası Pusuda beklemiştim Dalgalar korkutmuştu Korkumu saklamıştım O gölgeyi vurmuştum Vurulunca düşmüştü Yüreğim üşümüştü Kendime kahretmiştim Gün hafif ışımıştı Oraya gittiğimde Onu götürmüşlerdi
Söylerken masal gibi Oysa ne kadar gerçek Kulağımdaki sesi Kırılan bir dal gibi Sanki şimdi gelecek Karşıma oturacak Otuz sene önceden Bir kabus paylaşmaya
Sahilde paramparça Bir düş ülkesindeyim Kumlar o günkü gibi Kumlar hep öyle suskun Ben artık hep o küskün Sabahın pusundayım Bir kurşun sesindeyim Acısı kadar keskin Acısından da baskın Yüreğimdeki bozgun Kırık, yaşlanmış, üzgün Bir kurşun yasındayım
İzmir Mektubu Karen Fogg Bugün Eylülün dokuzu Sana açık bir mektubum var Bu mektup Amerika’da damızlanmış aletlerin Elektronik kablolarında gizlenmeden CIA ekranlarında izlenmeden Ülkemin hür rüzgarlarında Sana doğrudan ulaşsın diye Emperyalizmin ayağına dolaşsın diye Aydın insanlarımın Aydınlık sayfalarında söyleyecek sözünü Nereye saklansan Bulup izini Gelecek peşinden Sana bir isyan türküsü söyleyecek İsyan bayrağı gibi Yangın rengi bir türkü Yüreğimin ateşinden
Karen Fogg Burada sana rahat yok Bugün Eylülün dokuzu Sen bizi pek tanıyamadın Deden iyi tanıdı bizi Biz böyle bir dokuz Eylülde Senin ağababalarını devirdik Devirdik kıvrık şapkalı İngiliz’i Ölümün bahçesine Ferah yüreğimizle girdik Yine da Anadolu işi hatır sayıp Dünyanın öbür ucundan gelme Davetsiz misafirlerimizi Bir kabus sofrasında ağırlayıp Bizim olana tutunduk Öfkesinden kanayan denizi Seninkilere Ateşten kadehlerde sunduk
Karen Fogg Çok yanıldın çok Bugün Eylülün dokuzu Sana nefretimin zehrinden Sana ilk kurşunun şehrinden Sesleniyorum Mustafa Kemal’in sesinden Hasan Basri Efe’nin nefesinden Nefesleniyorum Efeler harmanı dağlara yaslanıyorum
Bu mektup Artık nereye gitsen sana ulaşır Sana ulaşır Bir İzmir türküsünde Bir Şehit süngüsünde Bir kabus korkusunda Bir gölge arkasında
Karen Fogg Şunu kafana sok Bugün Eylülün dokuzu Bizim bayramımız Bayramda adettir Çoban armağanı çam sakızı Ama yürek dolusu hediyeler Sana kısmetten bu çıktı Misafir bulduğunu yer İsteğin kabulümüz Bu şölende yine varız Dedeni o zaman ağırladık Seni şimdi ağırlarız Mektubum şimdilik bu kadar İleride daha yazacaklarım var Baki selam ederim Ve selam ederler Mustafa Kemal’in atlıları Dedelerim
Önümüz yaz Bizde vefasızlık olmaz Seni yazın tatile, bize bekliyorum Seni gönlümün şehri İzmir’e Seninkileri bıraktığımız denize bekliyorum
Ölüm Bana Yakışmış Akşamlardan bir akşam Yılların gölgesinde Zaman sanki ölmemiş Bir masal ülkesinde Bana bir şey söylemiş Sözleri bulut rengi Hep aynı mavi döngü Ellerimden mi tutmuş? Neden beni unutmuş? Hayal zamanı yutmuş Rüya ölmeye yatmış Yalnızlığa şaşmadan Hiçbir şey paylaşmadan Birlikte yürümüşüz Sessiz, hoyrat, dışlanmış Yanlış iplik işlenmiş İlk düğümde yaşlanmış Bir yumak sürümüşüz
Bıçak sırtı bir gece Mihenk taşında keskin Tedirgin uykularda Geceler dolu dizgin Kabus düşünde kuzgun Hatıralardan bezgin Bir yokuşun başında Kuşkular saklamışız Kara kuzgun leşinde Onu bıçaklamışız Kahır kucaklamışız Hayat canla pekişmiş Lanetli bir yokuşmuş Sonsuza bir bakışmış Mavi zaman taşında Ölüm bana yakışmış
Anlar Gün ışımış Babam gelmiş Elli yılı unutmuşuz Annemde bir güzel telaş Birlikte eve gitmişiz Babam yorgun ama mutlu Rüyamdaki beyaz atlı Canım üniformasından O sıra yeni ayrılmış Zihnimdeki görüntüsü Nasıl üstünden sıyrılmış? Neredeyse bir yabancı Bu sivil giysili adam Yeni düzenlemiş odam Gelecek yıllarla dolu Gözlerim bir duygu seli Olacakları bilmişim
O güzel kız Beni öpmüş Kırk seneyi unutmuşuz Bitecek bir ömre inat Ellerimizden tutmuşuz Elleri titrek, üşümüş Beni maviye taşımış Öyle güzel, saf, isimsiz Söylenmesi yasak bir giz Bizi çağıran o yıldız O gitmiş, ben gitmemişim
Gece bitmiş Vurulmuşum Otuz yılı unutmuşuz Olmayacak bir düş için Yüreğimi kanatmışız Bu kadar gördüğüm yeter Ölümden korkacak ne var? Artık bu kördüğüm yeter Sırtıma yüklenmiş yıllar Tam hazır olduğum o an Başka bir sebep bulmuşum
Akşam olmuş Necef Çölü Yirmi yılı unutmuşuz Kumlar sonsuz, kumlar ölü Geceye kurşun sıkmışız Sesinden medet umarak Yılların çizdiği izde Kumlar sessiz, kumlar sıcak Unutulmuş bir denizde Yaşadığım bütün anlar Yüreğimde saplı bıçak Her şeye rağmen yaşamak Geçen yıllara gülmüşüm
Sabah olmuş Annem ölmüş Altı yılı unutmuşuz Serin eli ince beyaz Hala siliyor terimi Artık kimse anlatamaz Bana çocuk günlerimi İnsan ne zaman erişir? Yorgun yürek nasıl üşür? Can bu anı nasıl taşır? O bir anda büyümüşüm
Zaman bitmiş Vakit tamam Yılları hatırlamışız Ben iyice yaşlanmışım Ömrüm sanki bana hışım Anları tekrar yaşamak Gece gündüz bütün işim Hayali bile çok uzak Başka bir bahar yaşamak Derin maviye basarak Anın birinde ölmüşüm
İsyan Nasıl geleceksel gel Ben hazırım Hazırdım zaten, başından beri İnandığımız Tanrı’nın elleri Bizi çoktan bıraktılar Ama bu el Bu dar Bu saklı Bu en haklı Kapıdan geçebilmek için Gücünü aşabilir Çünkü güne ulaşabilir Bu yolun sonu Gülmek ölüme doyasıya Fakat en güzeli, hak etmek onu Her şeye değer Ve eğer Halkıma gönül düşürdüm Şerre boyun eğmedim diye Mavilere gitmek varsa işin ucunda Canım deli gönlün avucunda Canım veda orucunda Sana hediye Yani eğer buradaysa, buysa bedel Ben hazırım Nasıl geleceksen gel.
Seneler Ellibeş yaşında Kaygular kışında Zamanın peşinde Seneler Kinlere ve nefretlere ve öfkelere ve kavgalara Yaslanmış
Kader taşında Sevda düşünde Bu dünya dışında Seneler Aşklara ve kinlere ve bozgunlara ve hayallere Seslenmiş
Can yarışında Tedirgin duruşunda Yürek vuruşunda Seneler Kurşundan ve ihanetten ve acıdan ve kavgadan Hızlanmış
Zehir tadında Gece kanadında Düşman adında Seneler Hayatla ve ölümle ve kabusla ve sevgiyle Uslanmış
Hayata küskün Zamana kızgın Ezilmiş, üzgün Seneler Hayattan ve ölümden ve kuşkudan ve zamandan Gizlenmiş
Masallarda Ben masallarda büyüdüm Masallar kandırdı beni Annem masal anlatırdı Babam masal üretirdi O saçma sapan masallar Yüreğimi kanatırdı Gönül yoldaşlarıma Masallarda aşık oldum O pusu çukurlarında Masal düşlerken vuruldum Sonsuz çölde boğuşurken Kumlarda masallar vardı Gece dağda vuruşurken Hep masal anlatırlardı Savurduğum o zamana Masallarda pişman oldum Önemsediğim o ana Masallarda düşman oldum Zirvelere tırmanırken Cebimde masal taşıdım Yalanlara inanırken Masal içinde üşüdüm Gencecik canım fidanlar Masallar için öldüler O cesur güzel insanlar Masallara gömüldüler Kırklandık, ellibeşlendik Masallarla yaşlandık Saçma masallar peşinde Masal okuyup fişlendik Artık yolun sonundayız Kalanlara davet olsun Masalları yok edelim Masallara lanet olsun
Mayıs Akşamları
İzmir’in bu yorgun Mayıs akşamları Sözün bittiği akşamlar Lanetli anların Zamanı erittiği akşamlar Boynu bükük fidanların Şiire gittiği akşamlar
Boşuna ölmediniz Mayıs akşamları şahit Yas gerekmez ben yasınızı tutmadım Zamana inat yüreğime sardım Deniz’i Unutmadım sizi Sizi unutmadım Ve unutulmaması gereken Mapusta öğrenilmiş bir zenaattir Yüreğini karartmamak Günün kahrolduğu akşamlarda Böyle fidanların ölümlerinde Gözünün dolduğu akşamlarda Böyle Mayıs yıldönümlerinde Gülünün solduğu akşamlarda
Veda Elveda dostlarım benim Ayrılık vakti erişti Ferah gönlümce yaşanmış Bir ömür önüme düştü Üzülecek pek bir şey yok Elimden geleni yaptım Ustamın dediği gibi Yaşamak ciddi bir işti Hiç korkmadım ben ölümden Korkutmadı ölüm beni En zor anlarımda bile Solmadı isyan çiçeğim Giderken uzak maviye Bir yangın götüreceğim O yangını can içinde Kahreden zaman içinde Deli bir isyan içinde Serin bir namlu ucunda Mavide bitireceğim
Kemeraltı’nda Akşam Kemeraltı’nda akşam vaktidir. Dükkanı erkenden toparlayıp Hatıralarla sarmaş dolaş Araladım yüreğimin kapılarını Yorgun bir imbat rüzgarının kanadından Düşen bir martı gibi parlayıp Hatıralarla yavaş yavaş Dörtbaşı mamur bir hasret sofrası donatmanın Kemeraltı’nda tam vaktidir.
İlk kadehte sen varsın Havra sokağında bir Şubat akşamında Öyle mahzun, günahkar, ezik Bilmem yaşasaydın evlenir miydik? Bu kadar sever miydim? Hiç doğmayacak çocuklarımızı? Nasıl unuturum nasıl? Kadere veryansın edip Bir isyan bayrağı gibi kızıl saçların bileğime dolanmış Tam da böyle bir Şabat akşamında Sessizce benim olduğunu
Anafartalar’dan koşuyu tutturup Yokuş yukarı da kaçamayınca İlk dayağımızı burada yemiştik Dudaklarımda hala o kavganın buruk tadı İnsanlar hayal meyal Sebebi de unuttum Ama bu sokak unutulmadı
Üçüncü kadehte Veysel Çıkmazı’ndayız Duyguların kıyısında İki kişi bir şiiri paylaşıyoruz Gençliğimin o unutulmaz ilk yazındayız Yanımda babam Bir yalnız çocuk, bir suskun adam Bir köşede o, bir köşede ben A ak saçlım, ne gelir elden? Elimizi bir uzatsak, orada dünyaları bulacağız Ama örselenmiş, katı ekmeklere karışmışız bir kere Sevmekten korkuyoruz
Dördüncü kadeh biraz daha hatırlamak için Seni hatırlamak yürek isteyen bir iş Nasıl yılları işlemiş Buğulu kadehimin üstüne Çizgi çizgi hatıralar, pervasız Kestelli’den aşağıya inerken Şimdi olmayan o köşede Bir daha kucaklaşamayız Hatıralar artık gülümsemiyor Ağulu kadehin dostuna
Kemeraltı’nda akşam vaktidir Dost çehreler yansıyor cama Öyle bir gam vaktidir Sana dokunmanın tam vaktidir Tozlu, yorgun şişelerde Sen de bırak bizi alıştığımız köşelerde Ki biliyorsun, onlar hep meyhanelerdir Sarhoş değiliz ama İçmekten yorulduk Senelerdir.
Kemeraltı’ndaki Tinerci Çocuk Öyle soğuk, öyle sessiz Kemeraltı’nda geceler Yüreğim yorulmuş, ıssız Cebimde bir şişe tiner
Bir türlü anlayamadım “Tinerci Çocuk” ne demek? Kemeraltı’nda geceler Saklanarak, gizlenerek
Beynim hayal dünyasında Bütün yaşam sanki bir düş Kemeraltı’nda geceler Bezgin, ümitsiz, üşümüş
Biri beni çağırıyor Bu sanki benim adım mı? Neden her şey bu kadar zor? Ben gerçekten yaşadım mı?
Bana elbiseler verip Resimlerimi çektiniz Birlikte söz vermiştiniz Buradan götürecektiniz
O resmimi sonra gördüm Bir derginin kapağında Biri yırtıp yere atmış Tinerciler sokağında
Benim artık sizden yana Pek fazla bir ümidim yok Beni şurda bıraksanız Kemeraltı yutsa beni Düşlerde avutsa beni Cebimde bir şişe tiner Kemeraltı’nda geceler Yok olup unutsa beni
Deli Şair Ben İzmir’in delisiyim, ne sevda ! Deli Şiirler yarattım, ne mavi ! Şiirlerim bana uydu, ne güzel ! Satmadım şiirlerimi, ne haber ? Çıkmadı deniz lekesi, ne inat ! Dostlarım anmaya demez, ne fayda… Unuttum düşmanlarımı, ne kavga ! Bütün aşklar yanılgıymış, ne yazık… Bilinmeze kurşun attım, ne saçma… Alsancak’ta sarhoş oldum, ne biçim ! Ellibeş yaşıma geldim, ne tuhaf ? Senin için öleceğim, ne yalan ! Biraz ben akıllansam ya, ne gezer…
YaŞlandım mı nedir ? O gece her şey ters gitti Menekşe’de adam gibi İnceden demleniyorduk İzmir’linin adı çıkmış Aynen böyle musaf çarpsın Karşı masa küfür etti Birden asfalyalar attı Elim sustalıya gitti Alayını çizecektim Mustafa elimi tuttu Nuri Baba’ya saygımdan Pek üstlerine varmadım Hem ilk önce ben vurmadım Artık yaşlandım mı nedir? Fazlaca önem vermedim Gençten babayiğit çocuk Ama haddini çok aştı Göründüğü gibi değil İlk tokatta yere düştü Elim hala biraz ağır Gün hafiften ışımıştı Oğluma da benziyordu Bu iş artık benden geçmiş O haline bir üzüldüm Gözlerinin feri kaçmış “Oğlum iyi misin” diye Öyle bir sarılmışım ki Ellerimden zor aldılar Bizim masaya geldiler Dört büyük daha götürüp Cankuş olduk aynen böyle Alayı bize güldüler Onlara da kızamadım Artık yaşlandım mı nedir? Böyle rezil olmaktansa Haddini bil evde otur Yaşlıdır sözü uzatır Doru dürüst yazamadım
Hicret Ben buradan gitmeliyim Bu şehri unutmalıyım Kimse beni bulmamalı Yollarda kaybolmalıyım Arkamdan ağlamalısın Yasın fazla sürmemeli Ben seni hep sevmeliyim Seni nerde bulmalıyım Beni sana sormalılar Bir şey söylememelisin Yokluğum seni sarmalı Sevda rüyana girmeli Bunlara boş vermelisin O kahveye gelmelisin İnceden yağmur yağmalı Saçına dokunmalıyım Zaman orada durmalı Söze gerek kalmamalı Bu sayfayı yırtmalıyım
Keşke Keşke akşam olmasaydı O gün sana gelmeseydim O soruyu sormasaydın Cevabını bilmeseydim Rakı şişede dursaydı Gözüm gerçeği görseydi Şeytan canımı alsaydı O sözü söylemeseydim Sen öyle ağlamasaydın Onlar bize gülmeseydi Sözüm yarım kalmasaydı Ben o kadar kızmasaydım Silah dolu olmasaydı Lanet kurşun vurmasaydı O an hiç yaşanmasaydı Ben bunları yazmasaydım
Son renkler Renklerle sarmaş dolaş Bir veda yangınında yüreğim Yüreğim yanıyor Renkler kainata karışıp Renkler uyanıyor Lacivert gök yıldız dolu Penceremde bahar dalı Ölüm böyle mi olmalı? Böyle birden, bir düş gibi Zamansız bir öpüş gibi Bir yıldız yağmurundan Maviye düşüş gibi
Giderayak Bu gecelerden birinde Sabaha karşı mesela Ölmeye uyanırsam apansız Diyelim babam gibi Yapayalnız olmasın Maviye yolculuğum O an Zamanı unut Kederi bırak Beni tut Gözlerime bak Sıkıca sarıl bana Her şey bitene kadar İçimdeki ışık Canı eritene kadar Senden başka Kimse bilmemeli İlk anın yokluğunu Ne kadar korktuğumu Kimse bilmemeli Senden başka
Maviler Çok mu zor? Yanıma gelip Merhaba demek bana? Mavilerden Mavilerden Mavilerden, bir Merhaba?
Yarınlar Hiç olmayabilir Oysa bugün Varız Varız !!! Uzat elini Uzat bana Karışsın kollarımız
Yarınlar bana uzak Dayanmaz yorgun kalbim Mavilere Mavilere Mavilere, gel gidelim
Kırık Dökük Kırık dökük hatıralar Zamanın kanadında Nafile inadında Bölük pörçük hatıralar Yanıbaşımda hatıralar Öyle bir anda zamansız Beni bulup apansız Katı, keskin, amansız Ellibeş yaşımda hatıralar
Senin adında hatıralar Dalına güller aşılı Gözleri zehir yeşili Her yanı tuzak döşeli Kurşun tadında hatıralar
Başucumda hatıralar Elimden hiç tutmayan Gecelerde unutmayan Yürek acımda hatıralar
Zamanla paslanmış hatıralar İnatçı deniz lekesinde Yeşil yosun kokusunda Sarı dümen yekesinde Dalgadan ıslanmış Uykuya yaslanmış Kararmış, islenmiş Kahırla uslanmış hatıralar
Yorgun gidişinde hatıralar Yürek atışında Yangın ateşinde Beni tutuşunda Yolun bitişinde hatıralar
Anılarda Riyad’da bir uykusuz gece Harare şedid Kırkdört derece Yalnızlık çöl sarısında Akrep karasında Ekmek parasında Zaman gerisinde Yılan derisinde Gece yarısında Kulağım tedirgin Çekirge sürüsünde Gönlüm İstanbul’da Adile Sultan korusunda Büyük çınarın orada Eski çeşmenin berisinde Mermer su perisinde Lanet gecelerden birisinde Bir ahret sorusunda Bildiklerimi unutarak Kendimi avutarak Hep o anda Başka bir canda Eski zamanda Yaşlı tende Hangi bedende? Rüyamı bölerek Sevdayı bilerek Kaybolup, ölerek Kimsesiz, sende Sende Hasret sırasında Yürek yarasında Gurbet sılasında
Can Nefes Can Can içre, Can içre Can vardı zaman içre Can bedenden göçücek Canlandı iman içre
Sen ben dışra, biz içre Dalgalar deniz içre Niyaz edip arınıp Sırlardan temiz içre
Nar Nar içre, Nar içre Sığındım nazar içre Cismimi nara verdim Erenler bahar içre
Ölüm dışra, ses içre Musahip nefes içre Canı canana sunup Ben canlandım, söz içre
Münacat Önce söz vardı ve o sözü attın Bu evreni sanki neden yarattın? Senin yüzünden başımızda bu iş Vaadlerle yüreğimi kanattın Yalnızlığın yüreğime işlemiş Beni daha kaç kitapla aldattın?
Merhaba
İpek saçlı kızım Yaşlanmış zamanın bilmecesinde Böyle bir Temmuz gecesinde Sana bir çift sözüm var İçimdeki deli rüzgar Yorgun esmeye başlayınca Yüreğim apansız Böyle yavaşlayınca Bir bakarsın Başka bir renge gitmişiz Derin maviye uzanıp Canı eritmişiz
Beni hatırladığında Kulak ver Rüzgarın sesine Vedaya benzer Bir düğün hediyesine
Bilmem neden Artık her şey ayrılık tadında En çılgın düşlerim Yorgun bir rüzgar kanadında
Gel gidelim Eski günlerdeki gibi El ele tutuşarak Yolun sonunda Şiirde buluşarak Yaşanmış zamanın bilmecesine Böyle bir Temmuz gecesine
Beni hatırladığında Başını kaldır Kainata bak Her şey ne kadar yakın Her şey ne kadar uzak Ben orada gözlerinin içindeki O mavi yıldızım Merhaba !!! İpek saçlı kızım
Seni Düşünüyorum Alsancak’tan Karşıyaka’ya bakarak Seni düşünüyorum Bütün ömrüm bir an içinde Hiç başlamamı,, bitmemiş zaman içinde Her şeyi bırakarak Deli bir kabus içinde akarak Seni düşünüyorum
Seni düşünüyorum Seni düşünmeyi seviyorum Seviyorum hatta Seni bana yakın eden uzakları Saçlarında Bana gülümseyen akları Seviyorum Gül ağaçlarında İsyan bayrağı gibi kırmızı yaprakları Seviyorum Seviyorum Sevmeyi yeniden örenerek Güçlükleri birlikte yenerek Seninle olmayı Kaygularımın kışında Artık üşümüyorum Seni düşünüyorum
Can Çiçeğim Can çiçeğim Uzak mavilere göçmeden önce Sana birkaç sözüm var Hem bakarsın Söyleyeceklerim işine de yarar
Kötü günler olur Zor zamanlar gelir İnadına yaşamayı Bizden iyi kim bilir?
İçimizdeki müziği unutma sakın Çok uğraşacaklardır Bunu sana unutturmaya İnadına şarkılarla doldur yüreğini O şarkılar Bizim şarkılarımız Uzak, derin Bir vaadden soluklanır En zor zamanlarda Seni yüreğindeki o şarkılar tanır
Kötü günler olur Zor zamanlar gelir İnadına yaşamayı Bizden iyi kim bilir?
Zor zamanların bazılarını Mihenk taşında Seninle paylaştık Seninle paylaştık Daha yolun başında Gittiğimiz şehirde Işıklarda yüzen geceler Bombalar altında sustuğunda Suskun yüreklerimiz biliyordu Gaz maskesinin o küçücük başa uymadığını
Birlikte karar aldık El ele tutuşup Yaşamın masalını duyarak Ona son masalını anlatırken Kaderin isteğine uyarak Mavilerde birlikte uyanmaya Görecek günlerimiz varmış O kapılar bize açılmadı Buraya kadar geldik Yaşamdan bir şeyler umarak
Zor zamanların bazılarını Seninle paylaşmadığım doğrudur Ama en zor zamanlarda Biz hep birlikteydik Ve o bizimleydi Hiç kaybetmedik Ona inancımızı Onurumuzu, kıvancımızı Korkmaktan utancımızı Ona borçluyuz
Benden sonra Hayatı sıkı tut İnadına yaşa Beni unut Devam et savaşa Ben nasıl olsa Sana bir rüzgar taşırım Başka bir canda Sana ulaşırım Barbar sesiyle avaz avaz Bu şer bizi korkutamaz
Kötü günler olur Zor zamanlar gelir İnadına yaşamayı Bizden iyi kim bilir?
Makamlarda Hüseyni bir merhabadır kainata Kulağımda annemin sesi Babamla bir Rast taksiminde tanıştık Ayrılık besteleri unutulmaz Şehnaz Puselik bir özlem oldu şimdi Şiirde Mukim gönül yoldaşım O Mahur gazel midir hala bizi çağırır ? Şairin gönül sofrasına Bir Saba ezan ile ayrılığa uyanıp Sensiz bir dünyayı paylaşmıştık Özbekler Tekkesi’nde Acem Kürdi o nefes Dışarıda Yörük Aksak yağmur yağıyordu Ferahnak’ı telaffuz edemez mümkün değil Bizim seslerimize gönül düşürmeyen Nihavend yaz akşamları Kandilli’den Sensiz dudaklarımın ucunda Söylenmiş bir ömrün faslında bütün makamlar Makamlar zamanın avucunda
Adın Hasret Olsun Adın hasret olsun senin Sevda ötesi ! Adı batası ! Adın hasret olsun !!! Yaz ortasında kış Kördüğüm bir düş Sensiz, kırgın, üşümüş Adın hasret olsun, ben kaybettim Ben kaybettim, sen kazandın Elim hala saçlarında Hasret parmak uçlarında Sabah saat üçlerinde Olmaz adın hasret olsun !!!
Zamanda Seyahat Zamanın kumaşına bakıyorum Gökyüzü serpme yıldız Lacivert sırma yaldız Zaman taşına bırakıyorum Sararmış düşlerimi
Zamanın kumaşına bakıyorum Güneş doğuyor Güneş batıyor Zaman yok ediyor Zaman yaratıyor Zaman taşında yakıyorum Harcanmış yaşlarımı
Zamanın kumaşına bakıyorum Mavilerde, derinde Geçmişin üzerinde Sökülmüş bir ibrişim Yıpranmış hatıralar Neden hep benim işim ? Zaman taşına takıyorum Bitmemiş işlerimi
Zamanın kumaşına bakıyorum Söylenmiş bir ömrün sözleri Zamanı taşlıyor Yüreğim susuyor Yüreğim yavaşlıyor Zaman taşına çakıyorum Yürek vuruşlarımı
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
SON SÖZLER
Fikr-i Firar Acıdan beter Kurşun yarası değil Durulacak yer Bugün burası değil Şimdi sırası deği Yorulup teklemenin Yaşlı bir köpek gibi Korkuyu beklemenin
Oysa seni denemiştim Dipsiz pusu çukurlarında En kahpe ihanetlerin Gözü çakırlarında Namlu uçlarında Yarin avuçlarında Titremedin şimdiye dek Seni vururum yürek Zehir zıkkım kabuslarda Yalnızlığımı gezerken Tam da böyle bir kavga sabahına Fikr-i firar ile uyanırsan
Segah Veda An gelir, Zamanın ipliklerinden dökülür Hatıralarla sarmaş dolaş Esmer bir tespihin taneleri Segah bir ayinin son selamında Sonsuzluğa fısıldayıp Devrilir kelimeler
Deus meum que ius Hayatın öbür ucundayım Bulut rengi bir rüya içindeyim Uzaktan bir çocuk sesi geliyor Hayali yaklaşıyor, inceliyor Yaklaştıkça yüzü bana benziyor Gözlerinden geçmiş zaman yansıyor Rüya başlıyor mu bitiyor mu bilmiyorum Yüreğim hala atıyor mu bilmiyorum Unuttuğum o ilk ana dönerek İçimdeki ışıkta sönerek Hayatın öbür ucundayım Bulut rengi bir rüya içindeyim
Seni
Geç kalmış bir öpüş gibi Çaresiz, uzak Seni seyrediyorum Seni seyrediyorum Uyanması tuzak Hayal meyal, düş gibi Göğse batan diş gibi Zihnim hayalini bırakmıyor Zaman durmuş, akmıyor Vurulmuş bir kuş gibi Kavuşması yasak Seni seyrediyorum.
MÜNACAAT
Kimse bilmez Seni duymanın ne demek olduğunu
Ben bilirim Ben bilirim konuşmayı seninle
Her gün Sana kavuşur Sende dirilirim Sana kavuşmayı ben bilirim.
Kimse tutmaz Benim elimi Senden başka Senden başka kimse beni avutmaz suskun, derin mavide
Bir ben biliyorum kimseye söylemedim ne kadar yalnız olduğumuzu
BEŞ N BİR K
Neyi yitirdik boş yere ? Nerede göründü sözün bittiği yer ? Ne zaman karardı mavinin rengi ? Nasıl unutulduk böylesine ? Neden yüreğim bu kadar soğuk ? Kim vurdu bizi kim ?
FARKLI
Seninle tartışmadık sen haklıydın Yağmur yağıyordu, geç kalmıştım, gün sönmüştü Söz anlamsızdı, zaman yoktu sen farklıydın
Seninle sevişmedik sen gitmiştin Sonra bütün saatler birden düştü Kendi düşünde kendinle yatmıştın
Bir günaha başlar gibi Müphem bir suç işler gibi Geceyi yaralayıp kanatmıştın Kör şeytanı taşlar gibi
Ben seni aldatmadım her şey yanıyordu Dayanacak yalnız kendi omuzum vardı Zehir rengi bir şey kanıyordu Sonra birden sözler karardı
Bu hikaye bir yalan biz onu yaşamadık Kimsesiz, paramparça bir düş Yorgun, sisli, üşümüş Bir anı paylaşamadık.
ÇARESİZ
Soluksuz bir rüya gibi Müphem, sisli, riya gibi Yokluğun bir ucunda Kitabın ilk suçunda Çaresiz, Sana hasretim
Mavinin akışından anlıyorum Bana bakışından anlıyorum Bir de vakitli vakitsiz Yüreğimde bu deli rüzgar, Yani her şey apaçık Aşikar.
Sendeki ilkte sana hasretim Seninle birlikte sana hasretim Yoklukta, dirlikte sana hasretim Zihnimde yavaş yavaş Zamanla sarmaş dolaş Hasret dolu bir telaş
Son andaki ziya gibi Ayrılık berraklaşıyor, Sırlar bana yaklaşıyor, Soluksuz bir rüya gibi Müphem, sisli, riya gibi
OLMAYANA ERGİ
Bir düş ülkesinde var oldu yokluğumuz Cisimsiz bedenlerimiz gayba ait İmkansız yeşiller içinde kurduk Hayal taşından evimizi Pencerelerinden bize el salladılar Hiç doğmayacak çocuklarımız Aşkımızı dillendirmedik, söz kirlenmedi Zamanın sarmalında yok oldular Söylenmemiş şiirlerimiz Sevgi ile sarmaş dolaş yıllar, her anı bizimdir Hiç yaşanmadılar, zaten yoktular, eskimediler ne güzel Sakın korkma meleğim, kimse dokunamaz Zihnimin zerrelerinde mühürledim Sensiz bensiz birlikteliğimizi
15 Eylül 2011 den itibaren ziyaretçi sayısı
|